Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği

 

Karacabey’in Adı:
     Karacabey’in yer adı ile bilgiler tarihi kaynaklarda şöyle geçer: Orhan Bey H.737(1336)’de Karesi seferine çıktığında Uluabad’dan geçerek Kirmastı’ya girdi. Kirmastı hakimesi Bizans Kayzeri evlatlarından Kiramastorya (Bazı kaynaklarda Kir Mastorya, Kiri Mastorya, Kalomastorya, ...) adında bir kadın idi. Vilayet, mezburenin adıyla şöhret bulmuştu. Kirmastorya’nın Mihaliç (Bazı kaynaklarda Mihalici, Mihalce) adındaki erkek kardeşi de Mihaliç vilayetinde hakim idi. Ol diyar da bu nam ile şöhret bulmuştu. O da hemşiresine katılarak Orhan Bey’in istikbaline hediyelerle gitti ve itaatlerini bildirdi. İki kardeş memleketlerini peşkeş çektiler. Peşkeşleri makbul oldu. Bu suretle Padişah’ın iltifatlarına uğradılar ve yerlerinde bırakıldılar.
Karacabey’in tarihçesi:
   Yöredeki yerleşimin İ.Ö. XII. Yy. da bölgeye göç eden Misiler’e dayandığı ve o dönemde Karacabey sınırları içinde Miletepolis adında bir şehir olduğu bilinmektedir. Ancak yerleşimle ilgili bilgiler çok daha sonraki döneme, Bizans egemenliği yıllarına ilişkindir. Bu bilgilere göre Karacabey, o sıralarda Mihaliç adıyla anılmaktadır

Bıthynia Krallığı:
Misiler ile komşu olan Bithynya (Bitinya) lıları M.Ö. 560 yılında kralları Kroisos (Krezüs İslam tarihçileri “Karun” der) yönetiminde güneyden gelen Lidyalıların, bundan 14 yıl sonra da Pers kralı Kyros II (Keyhüsrev) (M.Ö. 559-529) ‘nin Lydia kralı Karun’u yenerek bölgede egemen olduğunu ve ülkeyi bir satraplık (Valilik) olarak idare ettiğini görüyoruz. En parlak çağını Kral prusias I döneminde yaşayan Bitinya’da daha sonra kral olan oğlu prusias II Roma ile iyi ilişkiler kurdu. Nikomedes, Bergama’nın yardımıyla babası Prusias II’yi Nikomedia (İzmit’te) öldürdü ve Nikomedes adıyla tahta çıktı. M.Ö. 149-94 yılları arasında saltanat süren bu kral döneminde, Bithynia krallığı, ekonomik bakımdan gelişti, savaştan uzak bir barış devresi yaşadı. Kral daha sağlığında tahtını oğlu Nikomedes III (M.Ö.107-91) ile paylaştı. Ardılı Nikomedes IV (M.Ö.91-74) ise, zalim ve tam anlamıyla bir Roma uydusu idi.

Pontus Krallığı Ve Roma İmparatorluğu Dönemi:
Nikomedes IV Roma’nın yardımı ile Pers kökenli Mithridates tarafından kurulan Pontus Krallığı’na savaş açtı. Ne var ki Pontuslar savaşı kazandı ve Nikomedes tahtını bırakıp kaçtı. Pontuslar Romalı General Flavius tarafından yenilgiye uğratılması üzerine Nikomedes tekrar Bithynia Krallığı’nın başına geçti. Nikomedes, Roma Senatosunun direktifi ile ölümünden sonra Bithynia topraklarının Roma’ya katılmasını vasiyet etti. Son Bitinya kralı Nikomedes IV’ün vasiyeti üzerine krallık toprakları Roma egemenliğine girdi. Böylece bölgede Roma İmparatorluğunun egemenlik dönemini başladı.

Osmanlılar Dönemi:
Hoca Sadettin Efendi Tac-üt Tevarih’te Mihaliç ve Kirmastı’nın Osmanlı hakimiyetine girişini şöyle anlatmaktadır:
“Padişah Sultan Orhan, Karesi hükümetini yıkmak üzere harekete geçti. Uluabat diyarından geçildi. Kanolyas ve Vanolyas nam kaleler düşman elinden alındı. Kirmastı vilayaletine girildi. Kirmastı hakimesi Bizans Kayzeri artıklarından Kirmastorya adında bir kadındı. Vilayet, mezburenin adıyla şöhret bulmuştu. Hakime, Sultan Orhan’ın istikbaline hediyelerle gitti ve sultanın iltifatına uğradı. Kirmastorya’nın Mihaliç adındaki erkek kardeşi Mihaliç vilayetinde hakim idi.
Ol diyar da, bu nam ile şöhret bulmuştu. O da hemşiresine katılarak Orhan’a itaatlerini bidirdiler. Memleketlerini peşkeş çektiler. Peşkeşleri makbul oldu. Bu suretle yerlerinde bırakıldılar. Bazı kaynaklarda Mihaliç, Mihalici ve Mihalce olarak gösterilmektedir. Mihaliç’in Osmanlılar yönetimine girmesinden sonra bölgeye Türk aileleri getirilerek yerleştirilmiş ve ilçenin yönetimi Osman Bey’in silah arkadaşlarından Emir Karaca Ali’nin sülalesine bırakılmıştır.
1337 yılında Osmanlıların eline geçen Mihaliç’de genellikle Sultanların sığırları ve koyunları beslenirdi. Sarayın et ambarı idi. 1888 yıllığına göre bu ilçede 20 mahalle vardı. Bu tarihte Mihaliç’te: 87 cami ve mescid, 6 kilise, 1 medrese, 1 tekke, 9 han, 2 hamam bulunuyordu.
19. yy. başından itibaren, ilçe, bayındır hale getirilmeye başlanılmıştır, 1844 yılında Mihaliç Ovası’na akan nehirler düzenlenmiş, 1846 yılında burada Yeşil boya madeni bulunmuş, 1847 yılında Sim madeni ihale edilmiş, 1895 yılında da yol inşaatlarında kullanılmak üzere kasaba civarındaki Karadağ’dan taş çıkarılmıştır

Karacabey Yunan İşgalinde:
Yunanlılar İzmir kuzey cephesini oluşturan Türk kuvvetlerinin çekilme yollarını kesmek ve bu kuvvetleri yok etmek amacıyla Bandırma çevresini çıkarma bölgesi olarak seçmişlerdi. Bu amaçla gemilerle getirilen birlikler 2 Temmuz'da Erdek plajlarına çıkmaya başladılar. Bandırma, savunulmadan Yunanlılara bırakıldığından Yunan birliklerinin bir kısmı Susurluk tarafına giderken bir kısmıda Karacabey istikametinde harekete geçti.
Karacabey 2/3 Temmuz 1920’de işgal edildi. Karacabey için kara günler başlamıştır. İşgalle birlikte, beklenen yunan mezalimi de başlar. İşgalle birlikte müslüman halkın malına ve canına yönelik uygulamalar yapıldı.

Karacabey’in Yunan İşgalinden Kurtuluşu:
30 Ağustos zaferinden sonra, bölgedeki yunan askerlerinde zaten belirgin bir huzursuzluk başlamıştı. Aynı telaş Karacabey ve köylerinde yaşayan rumlarda da hakimdi. M.Kemal Paşa da bulunmakta olan Yunan işgal komutanı Alexander Eylül’ün ilk haftasında beklenen telgrafı alır:“Susurluk, Kirmastı ve Karacabey’deki yunan askerleri Bandırmaya doğru çekilecektir.” “Rum ve ermeni mahalleleri de boşaltılacaktır.”“Türk askeri geliyor.” Sözleri yaygınlarştırıldıkça, Rumlardaki hummalı faaliyet artıyor, temin edilebilen hayvan ve arabalara eşyalar yükleniyordu. Nihayet, ilk kafileler 6 – 7 Eylül günlerinde Karacabey’den Bandırma’ya doğru yola çıktılar.Yunan işgal kuvetlerinin arkasından yunan intikam birliği Karacabey’e gelir ve her tarafı yakıp yıkarlar. Karacabey’de Bekir Çavuş’un evinden başka bütün evler yanmıştır. Kayıp çok büyüktür. Bursa kazaları içersinde en büyük hasar Karacabey ve Köylerindedir. Bursa’da 15,977 ev ve dükkan yanmış iken, Karacabey ilçe merkezi ile Hacı Çiftliği, Dağkadı, Emin Ağa Çiftliği, Fevzipaşa(Hacet pınarı), Hotanlı, İkizce, Karacaoba, Kemerbent, Kızıllar, Orhaniye, Şahinköy, Uluabat ve Yunus Ağa Çiftliğinin tamamen ve Arızköy, Bakırköy (Makriköy), Büyük Karaağaç, Doğla, Camandıra Çiftliği, Karaköy Çiftliği, Karasu, Kirmikir, Mahbubeler, Seyran, Subaşı ve Taşlık köylerinin kısmen yakıldığı felakette 7,158 ev kül olmuştur. Yanan bu binaların dışında 14 cami ve 8 de han vardır.Ve 14 Eylül 1922 Perşembe saat 11.15 sular, 2/3 Temmuz 1920’de başlayan Yunan işgalinden sonra Türk askeri tekrar Karacabey’de. Bandırma yönünde kaçmakta olan düşman kuvvetlerini yakalamak ve imha etmek için görevli olan 3 kolordunun Süvarı Fırkası büyük sevinç gösterileri arasında ilçeye girer. Karacabey resmen yunan işgalinden ve mezaliminden kurtulmuştur.

Karacabey Yanıyor:
30 Ağustos zaferinden sonra, bölgedeki Yunan askerlerinde zaten belirgin bir huzursuzluk başlamıştı. Aynı telaş Karacabey ve köylerinde yaşayan Kumlarda da hakimdi. M. Kemalpaşa'da bulunmakta olan Yunan İşgal Komutanı Alexander Eylülün ilk haftasında beklenen telgrafı alır: "Susurluk, Kirmastı ve Karacabey'deki Yunan askerleri Bandırma'ya doğru çekilecektir." Telgrafı teyit eden bilgileri telefon ile de alan komutan, Karacabey'e bir miktar asker göndererek durumu Karacabey'deki işgal komutanı Damlaki'ye bildirir: "Rum ve Ermeni mahalleleri de boşaltılacaktır." Bir taraftan da, Bursa istikametinden gelecek olan Yunan birliklenin geçebilmelerini teminen tahta Uluabat köprüsü tamir edilmektedir. "Türk askeri geliyor." sözleri yaygınlaştıkça, Rumlardaki hummalı faaliyet artıyor, temin edilebilen hayvan ve arabalara eşyalar yükleniyordu. Nihayet, ilk kafileler 6 ve 7 Eylül günlerinde Karacabey'den Bandırma istikametine doğru yola çıktılar. Bu arada çeteler de fırsatı kaçırmıyorlardı. Kirmastı ve Karacabey bölgesini haraca kesen eşkıya Davut çetesi, o günlerde Kirmastı'nın a'şarını (!) toplamakla meşgulken, Yunanlılar ile işbirliği yapan Karacabey'li Yağcı Çetesi boş mu daracaktı ki. Yağcı Mehmet'in, Bekar Ali ile birlikte yürüttüğü çete, otoritenin olmadığı bu günlerde, soygunlarım iyice çoğalttı. Öyle anlatılır ki, eğer yüzük parmaktan çıkmıyorsa parmakla birlikte, hele küpeler, onları çıkarmaya vakit yok zaten, onlar nasıl olsa kulakla birlikte toplanıyor. Karacabey'in zengin ailelerinden Şekerci Hilmi'nin anneannesinin kulakları, küpelerle birlikte gidenlerdendir. 10 Eylül günü Karacabey Kaymakamı, eşraftan birkaç kişi ile birlikte. Yunan işgal kumandanına, "şehrin yakılmaması için müzaherette bulunması ricasında" bulunur. Yunan Kumandanı, şehrin yakılacağım anlayan halka hitaben: "Ben ahalinin hayatım korumayı üstüme alamam ve size hiçbir surette yardım edemem. Çünkü geriden gelecek olan yakmak ve yıkmakla görevli intikam alayıdır. 8 yaşından büyük ahaliyi imha edecektir." der. Yapılacak başka bir şey yoktur. Yükte hafif, pahada ağır ne varsa denkler yapılır. Rumların kaçarken götürdüğü arabalardan, hayvanlardan geriye ne kaldıysa onlar kullanılır bu defa. Yunan Bandırma tarafına doğru çekildiği için en güvenli yer ya Çalı mahalle (Taşlık köyü), ya da Mustafakemalpaşa istikameti idi. Büyük grup Sakalar Çeşmesi, Tepesi delik'ten geçerek Çalı mahalle'ye ve oradan dağlık araziye kaçarken. Bir grup iskeleden motorlar ile Istanbul'a kaçtı. Çalımahalle'yi geçerek Akçasusurluk'a sığmanlara Hacıoğlu Çerkeş Mehmet sahip çıktı. Bir grup ta Çalı mahalle (Taşlık Köyü)'de kaldı. Işgal komutanının "Intikam alabilir" dediği Yunan askerinin köye yaptığı ani baskınla köyde ele geçirilen Taşlık Köyü'den Mıstan oğlu Hüseyin, Tosbak Hasan, Yarış Köyünden Ismail, Karacabey'den Çakır Ali, Aliş'in Ibrahim, Çoban Ibrahim ve Dayı Mustafa oracıkta şehit edildi. (11 Eylül 1922) Karacabey'de kalanlardan bir kısmı hastahanenin olduğu Menzilci bayırında, bir kısmı da top bayırına giden yol üzerindeki sığır önünde toplandı. Sığır önünde toplananları soyguncu Ermeni çetelerinin mezaliminden koruyan Göçen Halin bu başarısı nedeniyle, işgal günlerinde bir Rum'u dövdüğünden basma geleceklerden çekindiği için Çerkez Davut çetesine katılmış olması yüzünden daha sonra verileceği Divan-ı Harbe gitmekten, Karacabey'in ileri gelenlerinin aracılığıyla, kurtulacaktır. Kirmikir ve Uluabat'tan dumanlar yükselmeye başladıktan kısa bir süre sonra, Yunanlı kumandanının söylediği intikam birliği Karacabey 'e de gelir. Kayıp çok büyüktür. Bursa kazaları içerisinde en büyük hasar Karacabey ve köylerindedir. Bursa'da 15.977 ev ve dükkan yanmış iken, Karacabey ilçe merkezi ile Hacı Çiftliği, Dağkadı, Emin Ağa Çiftliği, Fevzipaşa (Hacet pınarı), Hotanlı, Ikizce, Karacaoba, Kemerbent, Kızıllar, Orhaniye, Şahinköy, Uluabat ve Yunus Ağa Çiftliği'nin tamamen ve Arızköy, Bakırköy (Makriköy), Büyük Karaağaç, Doğla, Camandıra Çiftliği, Karaköy Çiftliği, Karasu, Kirmikir, Mahbubeler, Seyran, Subaşı ve Taşlık köylerinin kısmen yakıldığı felakette 7.158 ev kül olmuştur. Yanan bu binaların dışında 14 cami ve 8 de han vardır, Ve 14 Eylül 1922 Perşembe saat 11.15 suları. 2/3 Temmuz 1920'de başlayan Yunan işgalinden sonra Türk askeri tekrar karacabey'de. Bandırma yönünde kaçmakta olan düşman kuvvetlerini yakalamak veya imha etmek için görevli olan 3 üncü Kolordunun Süvari Fırkası büyük sevinç gösterileri arasında ilçeye girer. Karacabey resmen Yunan işgalinden ve mezaliminden kurtulmuştur, Kırmastı'lı Çerkez Davut ve Karacabey'lı Yağcı Mehmet ile Bekar Ali de Yunanlılarla birlikte kaçanlardandır.Karacabey ve köyleri Yunan mezalimin den çok ağır yaralar almıştır. Hem can hem de mal kaybı olarak. Hakaretler, dövmeler, tutuklamalar, sürgünler, yaralamalar, ırza geçmeler... cabası. Yunan askerleri, Çeşnigir ve Çamlıca Karakolu mensupları, yerli Rumlar, Kurşunlu Rumları, Çamlıcalı Topal İstrati, Seyranlı Yani ve avanesi, hatta Merkez Kumandanı ...... dahi cinayet işleyenler arasındadır

Yangın Sonrası Karacabey:
Karacabey, yangın zedelerinin bir kısmı Kirmastı'ya getirilerek Rumlardan boşalan evlere misafir edildiler, Karacabey ve havalisinden gelen ve haneleri yakılan Türklerden Ademzadeler. Yüksel Kardeşler Kirmastı'da yerleşerek işlerim burada kurdular, Yunanlılar kaçarken sadece yakmakla kalmıyorlardı. Yıkıyorlardı da. Türk Ordusunun, arkalarından kendilerine çabuk ulaşmasını engeleyebilmek için geçtikleri köprüleri de hem yakıyor de yıkıyorlardı. Uluabat ve Canbalı köprüleri de bu arada tahribedildi.
Bursa-Karacabey şosesi üzerinde bulunan Canbalı köprüsünün Yunanlılar tarafından tahrip edilmesi üzerine dereden sal ile ulaşım yapılırken Ordu istihkam birlikleri yıkılan, yakılan bu köprüleri kullanılacak duruma getirebilmek için üstün çaba gösterdiler. Bu arada' yanan Canbalı köprüsü onarılırken müessif bir kaza oldu ve köprüyü, kaçan Yunanlıların arkasından gelmekte olan birliklerimizin geçişme hazırlayabilmek için çalışan onuncu ^tihkam bölüğünden 8 er, dereyi sal ile geçerken salın devrilmesi sonucu boğuldu. Anılarını yaşatmak için köprünün basma bir kitabe kondu. Kitabede şöyle yazar: Aziz yolcu, bu köprü temelinde vazife kurbanı olan 8 evladımız vardır. Köprüden geçerken o şehitlere rahmet borcunu unutma. Onuncu istihkam Bölüğünden" Tamir edilen Canbalı köprüsü, şu anda kullandığımız yenisi 1952'de yapı lıncaya kadar hizmette kaldı. Yeni beton köprü hizmete açılınca, tahta köprü yıktırıldı.

Karacabey Uçağı:
Halkımız, tarihin her döneminde ordusunun yanında olmuş, bir yardım ya da orduyu güçlendirme söz konusu olduğu zaman elindekini, avucundakini hiç çekinmeden bu kutsal görev için vermiştir. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Atatürk'ün isteği ile kurulan "Tayyare Cemiyeti’nin açtığı kampanyaya ilgi büyük olmuş ve bu kampanyaya 1925-1935 yılları arasında tam 10 yıl sürmüştür. Bu kampanyaya yapılan bağışlarla alınan uçaklara, bağışı yapan il, ilçe ya da köyün adı verildiğinden halk arasında “Uçak alma yarışı” başlamış bağışlarla, Türk ordusuna 250 uçağın alındığı bu kutsal yarışta Karacabey de yerini almıştır. Toplanan bağışlarla alınan “Karacabey” uçağı, 28 Ağustos'ta Atatürk’ün Bursa’yı ziyareti vesilesi ile, 30 Ağustos 1929 günü bir törenle teslim edilmiştir.

Karacabey'in Eski Yerleşim Alanları:
İskeleden başlayan ve İstanbul’a kadar uzanan su yolunun ilk durağı Karacabey merkeziydi. Bugün bile Akhanlar diye anılan ilçemizin kuzeyindeki yörede büyük hanların bulunduğu anlaşılmaktadır. Karacabey’in buralarda kurulmasının nedeni ve önemi, böyle bir yol üzerinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Kent içindeki mahallelerin en eskisi Mamuriyet, Selimiye, Hamidiye, Garipçe ve Hüdavendihar mahalleleridir. Hicri 1293 tarihinde Balkanlardan gelen göçmenler buralara yerleşmiştir. En eski tarihi eser Kümbetle Camii’dir.Şehir etrafındaki kalenin bu günkü askerlik şubesinin bulunduğu yerde olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlılar döneminde yapılan en önemli eserler: İmaret Camii, Ulu Camii ve Issız Han’dır. Ulu Camii’nin etrafında eskiden bir mezarlık vardı. En saygın kişilerin burada gömülü olduğu bilinmektedir. Mihaliç Voyvodalarından İbrahim Ağa, Hacı Mustafa Ağa, Haseki Ahmet bu mezarlıktadır. Bu mezarlık bugün kalkmıştır.

İmaret Cami-i:
Cami şehzadelerden Alaüddin’in annesinin kardeşi olması sebebiyle, “Dayı” namıyla anılan Karaca Bey (Karaca Paşa)’nındı. Giriş kapısı üzerinde üç satır halinde güzel bir sülüs celisi ile yazılıp mermere işlenmiş kitabesi vardır. Kitabeye göre “İmaret”, Fatih Sultan Mehmet döneminde “Abdullah oğlu Dayı Karaca Bey” in emriyle 861 H./1456-57 M. yılında yapılmıştır. Son cemaat yerinin batısındaki mermer lahdin ayak taşı dış yüzeyde, Karaca Bey’in Şaban 860H./20 Temmuz 1456 M. yılında şehid olduğu belirtilir. Bu imaretin (yapılmasını), sekiz yüz altmış bir hicri tarihinde, (Mülkü ebedi olsun) Murad Han oğlu Sultan Mehmet’in devletli günlerinde, Allah’ın rahmetine muhtaç, merhum, mağfur, saadetli ve şehid, büyük emir, hatırlı komutan, Abdullah oğlu Dayı Karaca Bey emretmiştir.Murat Hüdavendigar’ın paşalarından, KaracabeyBin Abdullah tarafından 1446 tarihinde yaptırılmaya başlanmış, ancak 1456 yılında katıldığı Belgrat Savaşında şehit düşünceBin Abdullah tarafından 1446 tarihinde yaptırılmaya başlanmış, ancak 1456 yılında katıldığı Belgrat Savaşında şehit düşünce ailesi tarafından 1457’detamamlatılmıştır. Caminin 36 penceresi, 9 kubbesi, iki kapılı bir minaresi vardır. 1853 yılındaki zelzelede büyük ölçüde harap olan yapı daha sonraları Yunanlılar tarafından da tahrip edilmiştir. Kullanılamaz haldeki yapı 1971-72 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarımına başlanan cami-i12.07.1980 tarihinde ibadete açılmıştır. Kuzey tarafındaki imaret yok olmuştur. Son cemaat revakının minare etrafındaki kubbesi altında Karacabey’in mezarı vardır. “Bu sekiz yüz altmış senesi Şaban ayı ortalarında, Murad Han pğlu sultan Mehmet’in halifelik zamanında , Belgrat Kalesi muharebelerinde şehit olan saadetli, merhum ve mağfur, Abdullah oğlu büyük emir Karaca Bey’in kabridir.” yazılıdırDayı Karacabey Türbesi İmaret Cami-i bahçesindedir. Bu camiyi yaptıran ve ilçemize ismini veren zattır.


Ulu Cami-i:
Caminin kitabesinde “ (Burası) yapısı tahkim olunmuş bir mesciddir. Bu havalide bir ikincisi yoktur. “Hak onun banisini ebedi kılsın” tarihi gibi, yapısı da sürüp gitsin, devam etsin” yazılıdır. Yapının I.Murat Hüdavendigar (1362-1389)’ın vakfı olduğu ortaya çıkmaktadır. 1118 H./1774 M. tarihinde camiye “bir ser-mahfil, sonra muarrif, vaiz müezzinler, mütevelli, devirhan, cüzü’han ve tevcihleri” yapılmıştır. Mimari veriler 1.Abdülhamit (1774-1789) döneminde gerçekleştirilen bir onarıma işaret eder. Yunan işgalinde yanan eser, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 1964 yılında restore edilmiş ve halen cami olarak kullanılmaktadır. Cami dahilinde 19.34 x 16.60 ebadında olup, çatılıdır.

Uluabatlı Hasan Anıtı:
İstanbul’un fethinin 500. yıl döneminde Uluabad’lı Hasan’ın olduğu köyde yaptırılmıştır.

Issız Han:
Bursa- Karacabey yolu üzerinde Uluabat’ın 5 km. doğusunda göl kenarındadır. Yıldırım devrinin metruk fakat tamir edilmiş sağlam bir eseridir. Kapısı üstündeki kitabesinde “ .....Han Sultan Beyazıt bin Murat Han zamanında , Büyük emir Celalüddin İnebey Bin Bin Feleküddin’in emri ile Allah rızası için 797 yılında yapıldı. “Anlamına Arapça bir vesika bulunduğuna göre 1936’da Allah rızası için yapılmış olduğu anlaşılıyor.
(Eyne Bey, balıkesir-Karesi subaşısıdır. Eyne Bey 1. Kosova Savaşında Komutandır: Ankara muharebesinde Yıldırımın Timur tarafından esir alınmasından sonra, şehzade Süleyman Çelebi’yi Rumeli’ye götürenler arasındadır. 808 H./1405 M. de Uluabat’ da Şehzade Süleyman ve İsa Çelebi arasındaki çarpışmada, İsa Çelebi tarafından şehit edilmiştir. Kabri Balıkesir’in Kepsud kazasının Tekke Köyündedir.) Karacabey civarında Tophisar Köyü ve Karasu üstünde bir değirmeni buraya vakfettiğine göre, gelip geçen yolcular parasız olarak yiyip içebilecek ve yatıp gideceklerdir. Bugün bir hizmet ifa etmemekte, boş durmaktadır. Sağlam ve mazbuttur. Güney – Doğu, Batı – Kuzey yönünde dikdörtgen bir plan üzerine kurulmuş, dış yüzü iki sıra yontma beyaz taş işlenmiş, üstü yine taş, onun üstüoluklu kiremit örtülüdür. Cephesi göle bakar. Muhteşem bir kapısı, mermer kemerin üzerinde tarihi kitabesivardır. Kapıdan girince sağlı sollu birer oda ve birer salondan ibarettir. Duvar boylarında sedir durumunda yüksek bir kademe, ortada başka hiçbir yerde görülmeyen muazzam iki ocak yapısı, her biri dörder tane granit ayak üzerine oturan yekpare taş, taşların altı zarif kemer, üstü ise hemen tuğla işçiliği ile başlayan bacalardır. Bacaların işçiliği fevkalade güzeldir. Baca gövdesinin dış kısmı çok islidir. İç kısmı ise tuğlalar ters çevrilerek tamir edildiği bellidir. İki yan odada baca ve ocak yoktur. Hanın dış bedeninde altlı üstlü mazgal pencereleri, batı odasında da böyle mazgal pencere vardır. Doğu odasındaki penceredir. Han genel görünümü ile Osmanlı devrinin ilk mimar eserlerinin en güzel kervansaray modelidir. Yapı 1956 yılından bir süre sonra onarılmıştır.

Baba Kuruş At Mezarı:
Karacabey Harası’ndadır. Suriye’nin Şam-Helbe köyünden neş’et eden Baba Kuruş, yarım kan Arap atı yetiştirilmesinde önemli rol oynayan bir aygırdır. 1921-1945 yılları arasında yaşamış olan Baba Kuruşun soyundan, harada yaşadığı 11 yıl içinde 141 tay alımıştır. Baba Kuruş’ a çok şey borçlu olan atçılığımız, ona verdiği değeri, ölümünden sonra anıt mezar yaptırmakla göstermiştir.

Hacı Ali Ağa Cami-i:
İsmetpaşa Köyü’ndedir. Kitabeye göre yapı 1230 H./1814-15 tarihinde “Kelsen’li Hacı Ali Ağa” tarafından yaptırlımıştır.

Zoodochos Pege Kilisesi:
Karakoca Köyü’ndedir. Harap ve bakımsız olan yapının örtüsü tamamen çökmüştür. Güney duvar büyük çapta yıkılmış, diğer duvarlar üst kısımda hasar görmüştür.

TheOdoros Kilisesi:
Harmanlı Köyü’ndedir. Kilise 1833 yılında inşasına başlanan ve 1903 lerde bitirilen Aziz Theodoros’a ithaf edilmiş yapıyla özdeştirilebilinir. Bugün harap durumdaki kilisenin duvarları kısmen , üst örtüsü tamamen yıkılmıştır.

Mikhael Archestrategos Kilisesi:
Uluabat köyündeki kilisenin kitabesinde “Archestrategos Mikhael”e adanan kilisenin İznik metropoliti “panierotatos loseph zamanında, 1843 yılının eylül ayında inşa edildiği belirtilektedir. Archestrategos Mikhael adında olan bu görkemli kilise, Nikai Metropoliti Panieratatos loseph zamanında, Leibedokhoria’ya bağlı Mihaliç’in Ortodoks hristiyanları ve yabancı hayırseverlerin sağladığı parayla, temelden yeniden inşa edilmiştir. Yıl 1843 Eylül. 16. yy’da Uluabat’ı ziyaret eden S Gerlac burada mevcut olan altı kilisenin adını vermektedir; bunlardan bir tanesi Aziz Mikhael’ e ithaf edilen kilisedir. 18. ve 19. yy seyahatnamelerinden bazılarında kentte, Aziz Mikhael adına kurulan panayırlar anlatılmaktadır. Seyyahlardan Cmac Farlane, panayırın 1845 de buraya gelen Çerkezler tarafından tasvip edilmediğini belirtir.

Karacabey’in Hanımı ve Kardeşi Ahmed Bey’in Türbesi:
Karaca Bey imaretinin güneybatısında yer alan türbenin üç satırlık mermer kitabesi doğu cephesinde, kapı kemeri üzerindedir. Kitabeye göre türbe, Karaca Bey’in hanımı ve onun kardeşi Ahmed Bey için 877 H./1501-02 M. yılında Ahmet Bey’in hanımının ve onun kardeşi Ahmet Bey’in türbesidir ki Onun gayretiyle sekiz yüz yetmiş yedi tarihinde tamamlanmıştır.

Fatma Tutu Cami-i ve Külliye:
Tophisar Köyü’ndedir. Camiden günümüze gelebilen minarenin, yalnızca toprak ve moloz altında kalmış kaide ve pabuçluğa geçiş kısmı mevcuttur. Caminin baniyesi Fatma Tutu Hanım Hacı Ali Bey’in zevcesidir. Karacabey – Bandırma yolunda, Karacabey’e 10 km uzaklıkta, Tophisar köyü yoluna girdikten sonra 4. kilometrede külliyeye ulaşılır. Dört yapıdan oluşan külliye, Tophisar kalesinin yer aldığı tepenin kuzeybatı yamacında, yeni Tophisar Köyü’nün ise kuzeydoğusundadır. Külliye, günümüze yalnız mimarisinin kaidesi gelebilmiş bir cami, iki mekanlı bir yapı, planı belirlenemeyen bir yapı kalıntısı ve köylülerin hamam diye tanımladıkları temel kalıntısından ibarettir.

Eski Cami-i – Yıldırım cami-i – Valide Sultan Cami-i (Yerel):
Uluabat’ta bugün halk tarafından “Eski camii”, “Valide Sultan Camii” veya “Yıldırım Camii adlarıyla tanınan yapının kitabesi ve tarihi aydınlatacak kaynaklar yoktur. Mimari verileri ve bilinen adları yapının ilk inşa döneminin 14. yy sonlarında, muhtemelen 15. yy başlarında olduğuna işaret eder. Yöre halkı caminin Bursa Ulu Camiinden 8 yıl sonra, 1408’lerde yapıldığını söylemektedir. Ulubat Orhan gazi döneminde, 741 H./1342 M. yılında fethedilmiştir. Kaynaklar Orhan Gazinin burada kervansaray inşa ettirdiğini belirtmektedir.Uluabatlı’lar caminin yanında eskiden bir hamam ve han bulunduğunu belirmektedirler; nitekim eski bir planda 20. yy başlarında hanın mevcut olduğu görünmektedir. Cami 1952 yılında büyük bir onarım geçirmiş, bu onarımda kuzeyinde yeni bir son cemaat yeri inşa edilmiştir.

 

Borsamızın 30. yıl armağınıdır